27 Kasım 2013 Çarşamba

Bir Anne, Bir Çocuk, Bir Aile...

  

    Dram türünde oldukça etkileyici bir film. İzleyip üzerinde bol bol düşüneceğiniz filmlerden ''Kevin Hakkında Konuşmalıyız''.Anne ile çocuğu arasındaki ilişkinin nasıl bu noktaya gelebildiği konusunda düşündürüyor insanı. Sevgi mi ? Nefret mi ? Cezalandırmak mı? Ödüllendirmek mi ? Film zamanda yolculuk şeklinde, belirsiz geçişlerle sürüyor ve bu farkı da Eva (anne) 'nın saç şeklinden takip edebilirsiniz. Bir anne ve oğul arasında ki acılı tutku ve bağ...


We Need To Talk About 

KEVIN ( 2011 )




Vizyon Tarihi      :3 Şubat 2012 (1s 50dk) 


Yönetmen           :Lynne Ramsay

Oyuncular           :Tilda Swinton, John C. Reilly, Ezra Miller

Tür                       :Dram , Gerilim

Ülke                     :ABD , İngiltere



     Eva, Kevin'a hamile kaldığı gençlik yıllarında bütün kariyer planlarını ve hedeflerini bir kenara koyarak çocuğunu dünyaya getirmeye karar verir. Fakat annenin oğlu için hayatından yaptığı bu fedakarlık maalesef Kevin'in çocukluk yıllarından itibaren başlayarak hayatlarını ters yönde etkilemeye başlar. Kevin 15 yaşına geldiğindeyse lisedeki çete gruplarıyla takılmaya başlar ve hiç kimsenin hoş görmeyeceği olaylara karışır.
Eva oğlunun hatalarından dolayı derin sorumluluk ve suçluluk duyarak, nerede yanlış yaptığını sorgulamaya başlar. Bu arada Kevin'in ayrıldığı babası ile yeniden iletişime geçmek durumundadır...

     Eleştirmenler tarafından Tilda Swinton'ın şimdiye kadarki en üstün oyunculuk performası olarak değerlendirilen filmin diğer başrollerini bugüne kadar komedi filmlerindeki performanslarıyla hatırladığımız John C. Reilly ve genç oyuncu Ezra Miller yer alıyor. Lionel Shriver'ın romanından Lynne Ramsay ve Rory Kinnear tarafından uyarlanan filmin yönetmenliğini ise gene Ramsay üstleniyor. Ülkemizde vizyon tarihi henüz belli olmayan Kevin Hakkında Konuşmalıyız (We Need to Talk About Kevin), 64. Cannes Film Festivali'nin uzun metraj yarışmalı bölümünde Altın Palmiye için yarışmış ve eleştirmenlerden tam not almıştı.

     Müziklerinde Radiohead grubundan Johnny Greenwood'un imzası olan psikolojik gerilim türündeki film ülkemizde ilk kez 2011 Filmekimi'nde seyirciyle buluşmuştu.






29 Ekim 2013 Salı

Hiç Kimse İdam Edilmeyi Beklemez.

     
  Bir kaç saniye gecikme ile hayatınızda neler değişebilir? Neler kaybedebilir, neler kazanabilirsiniz?Kaderimiz değişebilir mi, ya da ne olursa olsun bizi takip eder mi? Rastlantının Böylesi filmi ile bu sorular cevaplanabilir. Sıra dışı anlatımı ile spiritüel türünde en iyi filmlerden denenebilir. Komedi, romantik az birazda dram var bu filmde. 



RASTLANTININ BÖYLESİ 

( SLIDING DOORS - 1998 )


IMDB Puanı  : 6.7

Yapımı            : 1998 – ABD , İngiltere

Tür                  : Fantastik , Dram , Romantik

Süre                : 99 Dak.

Yönetmen      : Peter Howitt

Oyuncular     : Gwyneth Paltrow , John Hannah , Jeanne Tripplehorn , Kevin Mcnally , Nina Young

      Zamanlama, kader ve aşk üçgeni üzerine kurulu olan 'Silding Doors', rastlantılar, zor verilen kararlar ve tekdüze yaşamların süregeldiği modern dünyada, sadece bir kaç saniyelik gecikmenin insan hayatını nasıl değiştirebileceğini sergileyen bir film.


FRAGMAN





4 Ekim 2013 Cuma

İyi Günler, İyi Aksamlar ve İyi Geceler.



      Tüm hayatınızın bir televizyon programından ibaret olduğunu bilseydiniz ne yapardınız? Yaşadığınız adanın, işinizin, karınızın, anne ve babanızın, attığınız her adımın size yalan söylediğini öğreniyorsunuz ve kötü tarafı gerçek hayata ulaşmanız için önünüzde engeller var. Muhteşem oyunculuk ve muhteşem senaryonun birleşimi ile iyi bir filmin ortaya çıkması kaçınılmaz. Jim Carrey ile ile bilim kurgu, komedi ve drama birleşimi harika bir film. 


TRUMAN SHOW ( 1998 )


Yönetmen  :Peter Weir

Yapım        :1998

Oyuncular :Jim Carrey, Ed Harris, Laura Linney

Tür             :Bilim-Kurgu Drama Komedi


    Truman Burbank, kartpostalları aratmayacak güzellikte bir adada yaşamaktadır. Bir işi, evi ve çok sevdiği karısı vardır. Ancak Truman dışında herkes tüm bunların düzmece olduğunu bilmektedir. Truman’ın yaşamı gerçek zannettiği bu stüdyolarda tam otuz yıldır, 24 saat boyunca canlı olarak bütün dünyaya yayınlanmaktadır. Truman bundan hiç şüphelenmemiştir, ta ki öldü zannettiği babasını bir gün caddeden geçen figüranlar arasında görünceye kadar? Alacakaranlık Kuşağı adlı kült televizyon dizisinin bir bölümünden esinlenerek yaratılan Truman Show, Batı dünyasında on yıllardır süregelen toplumsal eleştirilere bir örnek olarak yerini alıyor. Peter Weir’in filminde söylemeye çalıştıkları ve Truman’ın trajedisi, kimi zaman beklendiği üzere gözlerinizi doldurmasa da, başı ve sonu olan eliyüzü düzgün bir Jim Carrey filmine kim hayır diyebilir.

1 Ekim 2013 Salı

KOKU : BİR KATİLİN HİKAYESİ


      İzlediğim filmler arasında sıradışı kategorisine girecek ve en üst sıralarda olacak bir film daha. Jean'a doğuştan verilmiş olan koku alma ve ayırt etme yeteneği Jean olgunlaştıkça aynı oranda gelişmiştir. Bir kıza kokusu için aşık olması, yanlışla öldürmesi ve bu kokuyu saklama isteği ile başlayan olaylar serisi cinayetleri doğurur ve fantastik bir şekilde son bulur. Konusu ile beni çok etkileyen bu filmi seveceğinize eminim. 

KOKU 

( 2006 )

PERFUME


Yönetmen :Tom Tykwer

Yapım :2006

Oyuncular :Ben Whishaw, Dustin Hoffman, Alan Rickman

Tür :Drama Fantastik



      Filmde olaylar 18. yüzyılda Fransa'da geçmektedir. Sefalet, açlık ve pislik içersinde yüzen Paris halkının içersinden alınan kesitlerle başlar olaylar.Jean-Baptiste Grenouille bir balık satıcısı kadının oğlu olarak tezgah arkasında çöplerin arasında doğar. Annesi ölü doğumlar konusunda sabıkalı olduğu için onu da ölecek sanarak çöplerin arasına atmışdır. Lakin Jean yaşar ve bir yetimhanede büyür. Güçlü bir koku alma yeteneği olduğunu çok geçmeden farkeder.
      Gençlik döneminde tabakhanede çalışmaya başlayan Jean, şehire indiği günlerden birinde güzel bir genç kızın kokusunun büyüsüne kapılır ve onu takip eder. Bir süre sonra kıza ulaştığında kız korkar ve çığlık atar. Çevrenin onu duymasından endişelenen Jean da panik içinde onun ağzını elleriye kapar. Ne var ki bu durum kızın boğularak ölmesine yol açar. Jean burada kızın her yerini koklayarak güzelliğin ve ölümün kokusunu içine sindirir.
      Paris'in o dönemki parfüm endüstrisi liderlerinden Giuseppe Baldini diğer üreticilerle rekabet içindedir. Jean onun dükkânını görmüş ve bu koku imparatorluğuna hayran kalmıştır. Bir gün tabaklanmış derileri Baldini'ye getiren Jean ona Paris'in en iyi burnunun kendisi olduğunu söyler. Baldini önce inanmaz ancak Jean rakip üreticinin mamulünü kısa bir sürede üretince şaşırır. Bir süre sonra da Jean ona mükemmel kokular üreterek yanında çalışmaya başlar.




      Ancak Jean'ın artık bir hedefi vardır. Herşeyin kokusunu esir edebilmek. Baldini'den bunu ona öğretmesini ister. Güllerden imbiklerle koku üretimini gören Jean her şeyin kokusunu bu sayede çıkarabileceğini düşünür. Lakin işler umduğu gibi gitmez. İmbikte kaynatıp damıtmayı denediği cam ve kedinin kokusunu alamaz. Baldini o sırada ona koku konusunda efsaneyle karışık bilgiler vermiştir. 12 ana kokudan, bunların vereceği hissiyattan ve birleşecekleri 13. koku ile oluşturacakları mükemmeliyetden bahsetmektedir. Bu konuşma Jean'a yeni amacını gösterir. Güzelliğin o kokusunu yakalamak.
      Baldini'nin yanında onun teknikleri ile bu kokuları elde edemeyeceğini anlayan Jean ondan Grasse'de ki çiçekleme tekniğini öğrenir ve oraya gitmek üzere yola çıkar. Grasse'de çalışmaya başlayan Jean için ilk deneyini yapma vakti gelmiştir. Bulduğu ilk kadını içine attığı imbikden de herhangi bir koku elde edemez. Bunun üzerine tekniğini değiştirir ve onları önce hayvansal yağla kaplayarak sonra bu yağı damıtma yoluna gider. İkinci cinayeti sonrası tekniği verimini verir. İnsanın kokusunu elde etmiştir. Artık 12 şişeyi tamamlamaktadır sıra.
      Cinayetler peş peşe başlar. Bu arada kent halkında da panik başlar. Kentin önde gelen kişilerinden Antoine Richis'in kızı Laure Jean'ın yeni gözdesidir. On üçüncü şise için onun güzelliğini seçer. On iki cinayet tamamlanınca bulunan yanlış katiller nedeni ile Jean işini rahatlıkla götürür. Ancak sıra Laura'ya gelince babası bir şekilde kızının başına geleceği hissetmiş ve onu şehir dışına kaçırmıştır.Jean için şehir dışı da olsa Laurayı bulmak zor olmaz. İstenmeyen ama beklenen olur ve Laura'da damıtılmış 13. şişede yerini alır. Aynı anda Jean'ın çalıştığı eski yerde eski kurbanlara ait giysi ve saçlar bulunmuş ve onu bulumak üzere yola koyulunmuştur.
      Jean iksiri tamamladığı anda yakalanır. İşkence ve ölüme mahkûm edilir. Şehir meydanında işkence platformu hazırlanır. Meydana gelen Jean iksirini sürdüğü an bir anda öfkeli kalabalık yerini bir sevgi kalabalığına bırakır. Laura'nın babası dahi onu affeder. Koku gücünü göstermiştir.Ancak Jean yalnızdır. Paris'e geri döner, kokuyu üzerine boca eder ve halkın sevgi dolu saldırıları arasında yok olur gider.

29 Eylül 2013 Pazar

Komik Bir Frankenstein Hikayesi

    Fantastik güzel bir film. Bu türün en iyi örneği şüphesiz Tim Burton'ın kamerasından çıkardı. Konusu, karakterleri, insanların yaşama tarzı ile sıradışı bir film. Makas Eller'in başrol oyuncusu, Tim Burton'ın vazgeçilmezi Johnny Depp'ten başkası olmazdı. Bu filmi ilk gördüğümde bana korku filmi hissi vermişti. Ama korkudan ziyade sevgi, dostluk, mutluluk, aşk ve birçok güzel duyguları barındıran sıradışı bir film ortaya çıkmış. İzlerken fazlasıyla keyif aldım. Hayal dünyamda ''Acaba böyle bir durumla karşılaşsam ne yapardım?'' diye aklımdan geçirmeden edemedim. Fantastik film severler için çok güzel bir film.












EDWARD MAKASELLER ( 1990 )
EDWARD SCİSSORHANDS

Yönetmen                  : Tim Burton 

Senaryo                      :  Tim Burton

Yapımcı                      : Tim Burton 

Oyuncular                  :Johnny Depp, Winona Ryder, Dianne Wiest


Müzik                         :Danny Elfman 

Görüntü Yönetmeni : Stefan Czapsky 

Süre                            :105 dk 

Tür                             :Aksiyon, Dram, Duygusal, Fantastik, Komedi 

Ülke                           : ABD 



      Edward Scissorhands’i yatan mucit, işini tam olarak bitiremeden ölmüş ve Edward’ı makaslardan oluşan elleriyle bırakmak zorunda kalmıştır. Münzevi bir yaşam süren genç, Peg Boggs’in onu evine götürmesiyle birlikte topluma karışmaya başlayacaktır. Fakat kimi sürprizler içeren bu buluşma, üzücü olaylara da gebedir...Hüzünlü ve komik bir Frankenstein hikayesi olan yapımın yönetmenliğini, tarzın usta isimlerinden Tim Burton üstleniyor. Klasikleşmiş bir modern çağ masalı olan Makaseller, defalarca izlenebilecek türde bir film.


28 Eylül 2013 Cumartesi

- SEVGİNİN GÜCÜ -

    

  Geçenlerde izlediğim ve bunca zaman neden izlemediğimi sorguladığım en iyi filmlerden diyebileceğim bir filmi paylaşmak istedim. 1995 Fransa yapımı LEON (Sevginin Gücü) filmi, evet film tarihinin şüphesiz en iyi gerilim suç filmlerinden. Sevgi duygusunda mahrum kiralık katil Leon'un, küçük bir kıza yardımı ile başlayan ve sevgi tohumu filizlenerek kocaman bir dünya yaratıyor. Natalie Portman'ın  oyunculuk tarihine ayak bastığı bu film daha çocukluğundan ne kadar yetenekli olduğunu gösterdi. Leon'un Mathilda'yı arkadaş,abi,baba duygusuyla sevmesi,Mathilda'nın da ergenlik çağına adım atan bir kız olarak Leon'a aşık olması sevginin gücünü ortaya çıkardı. Kesinlikle sıkılmadan izleyebileceğiniz duygu yüklü bir film.


LEON ( 1995 )
SEVGİNİN GÜCÜ


VizyonTarihi : 28 Nisan 1995

Yapımı : 1994 - Fransa

Tür :Dram , Gerilim , Suç

Süre :110 Dakika

Yönetmen :Luc Besson

Oyuncular :Natalie Portman , Jean Reno , Gary Oldman , Samy Naceri , Elizabeth Regen

Seslendirenler :Reşat Tarık Ünlüoğlu , Cahit çağıran

Senaryo :Luc Besson

Yapımcı :Luc Besson , Patrice Ledoux



      Mathilda, New York'ta yaşayan ailesi dağılmış 12 yaşında küçük bir kızdır. Ailesini sevmeyen Mathilda için en değerli varlığı küçük kardeşidir. Babası uyuşturucu işlerine bulaşınca mafya ailenin tüm bireylerini öldürür. O sırada alışverişte olan Mathilda ise olaydan kılpayı kurtulur ve Leon'un kaldığı daireye saklanır. Leon ise çok soğukkanlı bir katildir. Ancak Mathilda'ya karşı içten bir sevgi besler ve ona kol kanat gerer. Aslında babalık, arkadaşlık gibi kavramlar ona çok yabancıdır.






24 Eylül 2013 Salı

. A Ş K .

      Bugün izlediğim ve çok etkilendiğim bir filmi paylaşmak istedim. İzlediğim en iyi aşk filmlerinden diyebilirim. Aşk filmi olmasının yanında konusu ile bir o kadar fantastik bir film. Aşkın gücünü, ayrı zaman dilimlerinde yaşayan iki insanın tesadüfi bir şekilde buluşması aşık olması ve en önemlisi sabretmesi,beklemesini konu alıyor. Bana,bir insan hiç görmediği birine nasıl aşık olur ve nasıl yılmadan aşk ile bekler dedirtti. Filme adını veren göl evi de aşklarının başlangıç noktası ve çok hoş bir ev. Duygu yüklü, fantastik romantik bu filmi herkesin izlemesini tavsiye ederim.




G Ö L   E V İ   ( 2 0 0 6 )
T H E    L A K E   H O U S E 



Tür : Dram , Fantastik, Romantik

Yapım : 2006 - ABD, Avustralya,

IMDB Puanı : 6.8

Oyuncular : Keanu Reeves, Sandra Bullock, Lynn Collins, Dylan Walsh, Christopher Plummer, Shohreh Aghdashloo


      Hayatında bir değişiklik yapma vaktinin geldiğini hisseden Dr. Kate Forster (SANDRA BULLOCK) stajını tamamladığı yerel İllinois hastanesinden ayrılarak hasta trafiğinin yoğun olduğu Chicago'da bir hastanede çalışmayı kabul eder. Geride bırakmaktan üzüntü duyduğu tek şey kiralamış olduğu güzel evdir. Kate şehre doğru yola çıkmadan önce evin bir sonraki sakini için posta kutusuna bir not bırakır. Bu notta kendisine gelen mektuplar için yeni adresini bırakır ve kapının üzerindeki gizemli pati izlerinin kendisi taşınırken de orada olduğunu açıklar. Evin yeni kiracısı Alex eve geldiğinde ise hiçbir yerde pati izinden eser yoktur. Kate ve Alex göl evinin posta kutusu aracılığıyla yazışmayı sürdürürken, inanılmaz ve imkansız bir şekilde iki ayrı yılda yaşadıklarını görürler.